27 Eylül 2012 Perşembe


  bir kare hayatımı bu kadar güzel mi özetler?

As'da hayat var mı?

  blogu açtığım an en son yazdığım yazıyı okuyorum ve tekrar yazma kararı alıyorum. En son yazdığımdan sonra 9 ay geçmiş. ve hayatımın o 9 ay boyunca nasıl değiştiğini kendim bile anlamakta zorlanıyorum. Ben 9 aydır yokmuşum. 9 aydır farklı bir hayatta farklı bir insanlaymışım. 9 aydır ben ben değilmişim.
şimdi farkediyorum.
ve asıl hayat şimdi başlıyor.

26 Aralık 2011 Pazartesi

başlık yok, ben yokum.

Uzun bir süredir yokum buralarda. Bunun sebebi ne kötü bir dönemden geçmem ne de çok iyi vakit geçirmem. Sadece inanılmaz derecede yoğunum. Uğruna ölüp bittiğim yüksek lisansa kabul edildim. Bunun yanında dershanede çalışmaya başladım. Her sabah erken kalkmak, ergen öğrencilerle uğraşmak ve yüksek lisans derslerini halletmeye çalışmak dışında boş kalan vakitlerim de de evle uğraşıyorum. Ne kadar yorulduğumu ise yataga yattığım an farkediyorum.
Her şey tahminimden daha çok manotonlaştı. Aşk hayatıma gelince, O 12 aydır başkasıyla sevgili ve 10 aydır benimle görüşüyor. Ve malesef ki çoğu zaman da görüşmekle kalmıyor.
Çok yıprandım Onunla ve aynı zamanda Onsuz olmaktan. Ama tek çözüm her şeye ayak uydurmaya çalımak. Biliyorum O da mutsuz bu durumdan. O da yıpranıyor. Ve hiç bir şeyin çözümü yok. Gözlerimiz bir araya geldiğinde bir birimize dayanamıyoruz. Gözlerimiz buluşmadığında da ruhlarımız buluşuyor zaten. Neden O hala Onunla çıkıyor diye düşünürsen fazla düşünme ben 10 aydır düşünüyorum ve hala cevabını bulamadım.
Ama geçen gün bir karar aldık. Birlikte aldığımız nadir kararlardan dı bu. "Vicdan yapıyorum bir daha bu durumu yaşamayalım" dedi. Doğru diyosun bende bu durumdan memnun değilim demekle yetindim.
Yanımda uyudu. Son uyuyuşumuz olduğunu bilmesi nedeniyle sabah okula gitmedi.
Peki benim hayatım da ne mi değişti?
Notting. :)

15 Ağustos 2011 Pazartesi

Hani bazen bir an bile görmek yeter ya. Bi an gördüm ve yetti.

6 Temmuz 2011 Çarşamba

" zamandan başka suç yoktur"

" Olaylar dizgisinin doğal olarak basit zincirleri içinde bu olağan durumlar bize hep alt üst olmuş ve düzensiz görünüyorlar. Yani çok olağan bir durum dahil olduğu olaylar dizisinden çıkıyor, başka bir olağan olaylar dizisinin içinde beliriveriyor, onların yanında çok güçlü ve önemli bir anmış, karmaşık ve olağanüstü bir şeymiş gibi beliriyordu. Olay dizilerinin düzenliliğinde, evrenin düzgün akışına mesele yaratanlar insanlardı. bilinmeliydi ki hayatın bir zamanı var, ölümün bir zamanı var; annenin bir zamanı var, kızın bir zamanı var; ama insanlar bunların hepsini birbirleriyle karıştırırlar, düzensiz görünmelerine yol açarlar, her yerde çatışmalar yaratırlar. Bilinmeliydi ki hayat hayat basittir ve insanlar durgun suları karıştırarak her şeyi berbat ederler..."

" Aşk hasta olduğu için aşk hastasıyız.. bu tamam.. ama aşk yalnızca eskidiği yada geçmiş nostarji zamanlarına ait olduğu için, içeriği bayatladığı, yüzeyselleştiği için değil; zaten bitmiş bir geçmiş ile hiç bir zaman bir yere varamayacak bir gelecek, çıkışsız bir gelecek arasında yırtıldığı için hastadır.Öyleyse kronik olmayan hastalık yoktur. Çünkü zaman yani kronos, hastalığın ta kendisidir."

26 Haziran 2011 Pazar

tavsiye!

Şimdi gözlerinizi dört açın, elinizde her ne varsa bir kenara bırakın ve birazdan söyleyeceklerimi dikkatle okuyun.
Bu hayatta üzülmemek, yıpranmamak isteyenlere çok önemli bir tavsiye veriyorum.
Hayatınızda hiç ama hiç kimseyle anı biriktirmeyin. Tamam bu imkansız diyosanız ve bunu yapamıyosanız, yaşadığınız güzel yada kötü şeyleri metaların üzerine yükleyip onları saklamayın.
Hayatta ağzınıza sıçabilecek en baba şeylerden birisidir hayatınızda değer verdiğiniz kişilere ait eşyalar. Hele ki değer verdiğiniz kişi artık hayatınızda değilse.
Gün gelir çarşıda her vitrinin önünden geçerken gördüğünüz " i love bonus" zımbırtılarını her gördüğünüzde "aaa bende bunlardan istiyoruuuum" dediğiniz için beklemediğiniz bir anda size o şeylerden bulup getiren ve sizi pırlanta yüzük almışcasına mutlu eden o zımbırtıları çöpe atmak zorunda kalırsınız. Gün gelir sizde unuttuğu çakmağını sakladığınız yerden çıkartıp çöpe yavaşça bırakmak zorunda kalabilirsiniz. O zaman nolur biliyormusunuz? Kalbinizin bir parçasını da o değersiz şeylerle çöpe bırakırsınız.
Ve onlar evin en ücra köşelerinde olmasına rağmen onları gün boyu hiç farketmemenize rağmen onları neden atarsınız biliyormusunuz? sırf O'nu unuttuğunuzu kendinize kanıtlamak için. İşte en acısı da budur.
Ve anılar sizin ananızdan emdiğiniz sütü burnunuzdan getirtmeyi her fırsatta başarırlar.

i miss you!

Hayat çok garip öyle değil mi? Bazen aynaya baktığınızda kendinizi değilde bir başka yüzü, gözlerinizin içinde başka gözleri görürsünüz. Tıpkı benim bugün 6 seneden beri fotoğrafları dışında görmediğim anneannemi gördüğüm gibi.
İlginçtir ki aslında gözlerim O'nun gözlerine benzemez hiç. Benim gözlerim daha büyüktür, kirpiklerimse daha kıvrık. O'nun gözleri bambaşkadır. Gülerken bile hüzün vardır gözlerinde, eğiktir göz kapakları sanki dünyada ki hiç bir şeyi görmek istemezcesine, streslidir her zaman, endişelidir. O'nun gözleri sarımtraktır. Tarif edemeyeceğim bir renktir, ne kahverengi kadar keskin ne de balköpüğü kadar yumuşak.
Ama ben bugün gözlerime baktığımda onun gözlerini gördü kendimde. Bakışını gördüm, hüzünlü gülümseyişini.
Mezarına en son gittiğimde O'na anlatmıştım her şeyi. Mezun olduğumu,beni onun büyüttüğü halde bugünkü halimi görememesine ne kadar üzüldüğümü, en ufak kız kuzenimin tıpkı ona benzediğini, Naz'a baktığımda hep O'nu hatırladığımı, zaman zaman yokluğuna alışmış gibi davransam da onu çok aradığımı anlattım bir bir.
Artık biliyorum beni duyuyorsun, beni görüyorsun anneannem;
Ben seni çoooook özlüyorum!