31 Aralık 2009 Perşembe
27 Aralık 2009 Pazar
23 Aralık 2009 Çarşamba
19 Aralık 2009 Cumartesi
cahil, ama zeki
bilinen şeyleri değiştirmekte usta
bu kusurunda zevksiz ve naif
genellikle inatçılığından, küçük sorunlarda dürüst ve adil
sorun büyüdüğünde bütün duruşu korkakça
sahtekarca
neredeyse tamamen duyarsız
ruhsuz ve sevgisiz
şeref konusunda olgunlaşmamış
iş duyguya gelince hep hastalıklı, neredeyse deli
iyiliği dokunanlara utanmadan vefasız ve arsız
özellikle
güvenilmez
terbiye edilmemiş
onurdan nasibini almamış
ruhun ilkel işaretlerini taşıyan bir beyne sahip
kedi karakterli, ev kedisi kılığında yırtıcı bir hayvan
iradesi güçlü ama hedefi zayıf olan
azim ve saflıktan yoksun
şehvetin yerine zalimliği koyan
cinsel zayıflık ve erteleme yüzünden çocuksu bir egoizm
tanrıyı seven ama insana karşı sevgi duymayan
gelişmeye muhtaç olan
kurnaz, erkeklerin cinselliğiyle ilgili kısıtlamaları olan, hilekar. .
15 Aralık 2009 Salı
Bknz: Tenekeden yapılmış olmak.
garip bir tat var bu sıralar azımda. Suçlanmışlığın ve kötü şeylerin habercisi bir tat.. Savaşmam için mi gönderildi yenilmem için mi? Galibiyeti bu kadar isterken, tesadüfleremi köleyim kaçınılmazlara mı? yoksa o garip tada mı ve yağmurun arkasında ki gök gürültüsüne ?
yaşamdan tat almayalı uzun zaman oldu. Ve belkide uzun bi zaman bu tat dudaklarımı yakmayaca kim bilir..

4 Aralık 2009 Cuma
4.9 + 15
hergün 5567890 kez kullandığım bir sözcük. Basınım her sıkıştığında sığındığım, acıtasyonun kralını yaptığım, basit bi o kadarda sıradan bir eylemdi benim için. Bazen hatta çogu zaman hayattan silinmeyi o kadar çok isterdim ki varolmak büyük bir yük gibi gelirdi.
yanılmışım.
ölüme hiç bu kadar yakın hissetmemiştim kendimi. Gürültümüydü beni yataktan sıçratan yatağın sarsılmasımıydı bilmiyorum. Gözümü açtığımda ilk gördüğüm dolap ve kitaplıgımdı ve onların ileri geri gidişleri. süre ne kadardı bilmiyorum ama o saniyeler içinde tek düşündüğüm ölümümdü. Kapının eşiğine sığınmak bile saçma ve amaçsız geldi. Ölümü düşlerim ben, bi sabah ölü bulunmak, uçurumdan yuvarlanmak yada boğulmak. ama bu şekilde bi ölümü hiç düşlememiştim.
Vizelerin öncesinde böyle bir atraksiyon..
Ama neyse ki yaşıyorum.
3 Aralık 2009 Perşembe
12 Kasım 2009 Perşembe
Başka bir adla, başka bir zamanda rastlasaydım demiştim ya o gün sana
- yaşıyomusun?
Yaklasık 2 saat önce eve birden deniz,ismail ve musti üçlüsü geldi. Amaç benim dogum günümü kutlamakmıs. pastalar mumlar falan bir gün önceden kutlandı dogum günüm. Eksik olan tek şey denizin bana her zamanki gibi davranısıydı. Nedenini bilmediğim sekilde soguk davrandı. Arada kacamak bakısları saymazsam.
Her ne kadar ona asık olmadığımı anlasamda. . keşke aşık olsaymısım be hacı.

9 Kasım 2009 Pazartesi
Aslında yollar yalanını görmez yaraları sarmaz hiç bitmez

4 Kasım 2009 Çarşamba
Küflü prens
Puhuların üstünden gece vardiyaları ve rıhtım görülüyor
Üstündeki kan kokusu bütün cesetleri buraya çekecek
Öyle şehvetli ki dudaklarını saran atmosfer
Diplerine kömür çökmüş tırnaklarıyla küçük serseriler
Senin ellerinden kabusun matarasını kapacak ve
İçindeki sessizliği içecekler.
Ben hüznün öteki yanına yatıyorum sana iyi geceler!
Son tartışmamız olsun bu yoksa beni öldürecekler
Usulca akan bir gözyaşı gibi sevişelim de biraz, eğer istersen,
Çok uzun yolları aydınlatan benzin istasyonları gibi
Uykusuzluğumuzu gölgelesin alkolün dövdüğü saatler
Bak, yatakta ikimiz de ağlıyoruz; meselemiz malum, aşk
Üst kattaki komşu yine çocuklara su veriyordur
Haplar da kayboldu, esrar da, bileklerimizdeki kesikler de
Havaya bir kuş at, ben onu yerdeki gözlerimle vuracağım
Dudakların ne ki, olsa olsa şurdan üç beş adım
Ben mezarın öteki yanına yatacağım sana iyi geceler!
Aramıza bir hançer bırakacağım, belki küflü bir hançer
Onun küfüyle paslanırken gizli saklı yalnızlığımız
Rüyamıza giren prensler
İçimizdeki mutsuzluğu içecekler
Ben intiharın öteki yanına yatıyorum sana iyi geceler!
2 Kasım 2009 Pazartesi
dönbakdünyaya:/

25 Ekim 2009 Pazar
(8)
21 Ekim 2009 Çarşamba
Çağırıyorsun günaha sen şeytanmısın?

18 Ekim 2009 Pazar
yalnızım uçurum kıyısında, hayat ve ölüm arasındaa
Şuan anladım ki o nazar falan değildi evde 5 kişi yasamaya alısmıs olan 6 kişilik eşyalardan biri benim yüzümden kendini feda etmişti.
Evet evde 5 kişi yaşamaktayız, 2 çift ve ben. sadece ben, tek ben, 2li koltuga yatar biçimde uzanmıs keyif yapıyor gibi gözüken fakat yanında birinin olmadıgını gizlemeye çalısan ben.
Son zamanlarda yalnızlık sedromuna girdim resmen bu yüzden. Sevgililerin ev arkadaslarından eve gelen telekomcu cocuga kadar ayarlanılıp ayrılıyorum, izdivaç programlarına cıkartılıyorum, arkadas ayarlama sitelerinin telefonlarını rehberimde buluyorum açıkcası her geyige bas kahraman olarak gösteriliyorum bu aralar.
Ama ben artık masada 6lı takımlardan sadece 5ini görmeye, film izlerken sadece televizyona odaklanmaya ve yan tarafında oturan siyam ikizlerini görmemeye, muah muah seslerini duymamaya, televizyona cıkan güzel hatunlardan rahatsızlık duymamaya aynı zamanda yakısıklı erkekler cıktıgındaysa vicdan yapmamaya, 'off benimkide öyle yapıyor, ezberletmişlermi onlara bu lafları' muhabbetlerinde başımı öne eyip tırs tırs muhabbetten uzaklasmaya, ev arkadasların sevgilileriyle yihaaa lı gülüp geyip yapmaya, 'ya senin neden sevgilin yok?' sorularına ' ben bişiye bağlanamıyorum be hacı' demeye ve 'hepsi benimmiş gibi davranıyorum benım durumum kebap' diyip için için 'ah be kader ahhh' modunda olmaya alıştım.
tüm hayatım akıp geçiyor, ayaklarımın altındaaa
14 Ekim 2009 Çarşamba
dinleyağmurudinletesellibultürküsünde
başka vücudlar sevmek

25 Eylül 2009 Cuma
Bakmış ne geçmiş geçmiş ne gelecek gelecekmiş. .

Dün gece bavul hazırlama, nette takılmaca, 567890.kez izlediğim bir filmin tekrar aklıma gelmesiye onu izlemece eylemlerimden sonra yataga girdim. Kalbimle karnım arasında belirip kaybolan bir sıkışma hissi duydum. Bu hisle birlikte uzun bir süre yatakla boğustum. Açlıkta olduğuna kanaat getirip mutfaga dogru yol aldım. Karnımın doyduguna emin olunca tekrar girdim yataga. Bir kaç tur döndükten sonra Ali babanın çiftliğindeki koyunları saymaya karar verdim. Yetmedi tüm çiftlik hayvanlarını atlattım çitlerden. His hala geçmedi. Kötü bişi olucağının bir işareti olan his mi dedim telefonlardan buna dair ses çıkmadı. Üşüdüğümü düşünüp üzerimdeki katmanı kalınlastırdım, o da kar etmedi.
Hissin neyin habercisi olduğunu düşünerek salona gitmeye karar verdim. Koltuga oturdum, kafamı kaldırdım ve saatle göz göze geldim. O an içimdeki his boşluğa dogru yol aldı ve ben yine zamanı durdurabileceğimi sandım. Orda oturup sonsuza dek zamanı hapsetmiş olduğumu düşledim. Annemin endişeli gözleriyle karşılaşınca tüm bulutlar dağıldı. Akrep ve yelkovan bana dil çıkartıp eski hızlarına geri döndüler. Ve bende tekrar gitmek istemediğim bir okulun yollarına düşeceğimi düşünüp, dünyanın fahişeliğine söverek derin rüyalara daldım.
Ve sonra yaz biter. .

16 Eylül 2009 Çarşamba
Kırmızı Başlıklı Kız
*Hangi şehirde yaşıyorsun?
Bedenim genellikle Denizlide ama ruhumun hangi koordinatlarda yerleşim kurduğu kurum ve kuruluşlara göre değişmekte.
*Mesleğin?
Okulun bitince ne olucaksın sorularına yanıt verememek.
*Blog yazmaya başlama kararını nasıl aldın?
Almadım aldırıldım diyebiliriz. Jana'nın bahsettiği üçlü priz modunun As olan kısmı bendim. Olay o şekilde gerçekleşti kısacası.
*Ne kadar süredir blog yazıyorsun?
4 aydır.
*Blogunu hangi sıklıkla ziyaret edersin?
Yaşam koşullarıma bağlı olarak sık sık ziyaret etmekteyim. Bu tamamen blogun benim ilgi odağım olmasına bağlı.
*Pc açıldığında blogunu açmak kaçıncı sıradaki iştir?
Önem sırasına göre değişir ama genelde 4 yada 5.
*Başka bir blog sayfasında görüp aldığın bir şey ya da gittiğin bir yer oldu mu?
Bikaç resimi ıvır-zıvır klasörüme atmışlığım olmuştur heralde.
*Bloğunda hangi konulardan bahsetmek seni mutlu eder?
Henüz küçük şeylerden mutlu olabilecek bi evreye gelmedim.
*Bloglarda gördüğün diğer blog arkadaşlarını eklemekte seni cezbeden ne olur?
Bazen tek bi yazı, bazen teması, bazen bi başlık, bazen hiçbişi.yağnii tamamen duygusal.
*Blog aracılığıyla para kazanma fikrine nasıl bakıyorsunuz?
Imm para güzeldir.
*Blog arkadaşlarınla buluşma, biraraya gelme fikrine ne dersin?
Arkadaş edinebilme konusunda başarılı sayılmam derim, bu sorunun cevabı olabilir mi acaba?
*Bu soruları kimler cevaplasın?
Bu sorular sevipte sevilemeyen herkese gelsin. dıttt dıtttt bir kulunu çok sevdiim o beni hiç sevmiyoor kalbimi ona verdim artık geri vermiyooor.
12 Eylül 2009 Cumartesi
Kıskançlık
Günler gelir geçer ve antibiyotikler
Kimim ben? Bügün ne günlerden?
Günlerdir hastayım ve bu beni delirtiyor
Kıskançlık bu zayıflık anımda
11 Eylül 2009 Cuma
Sıfatsız
Yalnız sesim değil, tipim de siliktir. Normal adamım. Bana benzeyen binlerce insan var sokakta... Hiç dikkat çekici bir suratım yok. 'Sokaktan adam geçti bir tane' deriz ya, özelliksiz adam, başında herhangi bir sıfatı olmayan adam, işte ben oyum. Dümdüz adam! Bu özelliksiz suratımın işe yaradığı da oldu tabi. Okul hayatımda ve askerlikte çok rahat ettim. Hiç hoca ve ya komutan bana kafayı takmadı. Nasıl taksınlar ki ismi bile ezberlenmeyen, hiç ismiyle hitap etmedikleri, en fazla 'evladım' ve ya 'oğlum' diye çağırdıkları, hayatlarında hiç iz bırakmadan gelip gecen biriyle kim, niye uğraşsın ki...
Tamam, biraz abarttım. İtiraf ediyorum, bir ara, üniversitedeyken gerçekten ortamın merkezi olmuştum. Merkezdeki kişi bendim. Hem de iki güzel kızla bardaydık. Kulaklarımla duydum, benden bahsediyorlardı, orijin bendim. 'Şu çocuk seni kesiyor' diye arkadaşına gösterdi biri, kestiğim kız ise 'Hangisi' diye sordu. 'Şu gözlüklünün arkasındaki' dedi. Kestiğim gülümsedi. Üniversitedeyken gözlük takardım, artik lens takıyorum, temiz tutarsan valla büyük kolaylık... Elveda eski kestiğim.
Silik, utangaç ve iki kelimeyi yan yana getiremeyen biri olduğunda insan, dahi filan olmayı bekliyor ama bende o da yok. Çok susup, sabit gözlerle bi nesneye bakınca biri görse 'Kim bilir içinde ne fırtınalar kopuyordur, ne savaşlar veriyordur, zihinde ne kaleler yıkıp, ne devletler kuruyordur' diye düşünür ama bende vallahi o da yok. Neye bakıyorsam onu düşünüyorum. Mesela ekmeğe mi bakıyorum 'ekmek' yazıyor düşünce balonumda. Silik olmam dahi ve ya duygusal olmam anlamına gelmez. Bana benzeyen birinden hoşlanacağım anlamına ise hiç gelmez. Aksine nefret ederim benim gibi silik insanlardan, fellik fellik kaçarım. Onlarla gezmek, tanışmak, içki içmek, dertleşmek istemem. Hatta kendi halime tipime bakmadan aşağılarım onları, 'mıh mıh mıh' diye gülerken o, 'Acaba ben de mi böyle gülüyorum' diye düşünerek, tiksinirim gülüşünden. Kendim gibi bir insan daha niye isteyeyim ki.
Aşık olduğum zaman çok güzel kızlara aşık olurum. 'Niye aşık oldun?', 'Çünkü çok güzel' işte bu kadar basit.
Yakışıklı ne acayip di mi? ben de yürüyorum, o da yürüyor. Ağzı var yemek yiyor, eli filan da var, ayni benim gibi. Düşününce totalde ayniyiz. Ama o yakışıklı. Bişey yapmasına gerek yok, dursa yeter. Ağzını açtığı zaman herkes onu dinler, saçmalama kredisi sonsuzdur. Senin bi tip yakışan saçın vardır, onun hepsidir. Kazıt o saçını senin cıksın topatan kavunu gibi kafan ortaya, o ise yine yakışıklı. Bi de bu durumun farkında değil gibi uruspu çocuğu, ben ise hayatim boyunca bir jöleden çok şey bekledim. Turistin mavi gözlü sarışın çocuğunu sevdiğimiz gibi, 32 yaşında olmamıza bakmadan 4 yaşındaki çocuğun etrafına toplanmamız, onu güldürmeye çalışmamız gibi severiz, utanmasak elimizi çocuğun omzuna atıp, 'Ben Ulrih`leyim siz hepinizsiniz var mısınız lan maça' dememiz gibi ucundan eklenmeye çalışırız yakışıklıya. Okurlar biz sıramızın gelmesini çok bekledik. Ve ne olduysa oldu devran döndü, rüzgar bizden tarafa esmeye başladı. Haber geldi, 'samimiyet' bayrakları acilmiş toplumda. Samimi olmak prim ediyor dediler... Sorduk; 'Nasıl yani? Sadece samimi olmak yetiyor mu?' 'Evet abi. Ne olursa olsun samimi olsun deniyor ortamlarda. Cahil de olsan, aptal da olsan... Yahu konuşturmayın adamı işte! Samimice itiraf etmek yetiyor işte, anında prim yapıyor' dendi. Çıktık yuvalarımızdan. Zaman artik bizim zamanımızdı, beklediğimiz gün gelmişti. En önden ben koştum. Anlattım başımdan geçenleri, aptallıklarımı. Bence etkileyici bir üslupla sunulmuş, içi de komik şapşallıklar barındıran hikayelerdi. Bir iki etkilenme olunca, bir tane daha anlattım. 'Sevimli şapşal şey' damarımı iyice eşeledim, anlattıkça anlattım. En mahremlerime kadar, altıma sıçmalı anılara kadar bir bir anlattım. Baktım hafiften bi tiksiniliyor rotayı ebeveynlere 31de yakalanmalı anılarıma çevirdim. Büsbütün iğrenildi. Yakışıklı arkadaşım Efe ise birkaç 'sosyal beceriksizlik' anısını anlatıp, 'İnanmıyorum Efe. Çok sevimliymişsin' nidaları eşliğinde bu samimiyet rüzgarından çok güzel ekmek yedi. Efe sayesinde tanıştığım kızlarla bağlantım ise ileriye yönelik beklentiler içerisinde sürdü. Efe’nin eski takıldığı kızlardan biri Bengü'yle bir gün Beşiktaş'ta karşılaştık. Nasıl olduysa beni tanıdı. Ne istiyordu bu Bengü benden, sadece güzel olması bile ona aşık olmama sebepken bir de benim farkımda olması... Yoluna mı atayım kendimi, yoksa Şaki olup dağa mı çıkayım, bunu mu istiyor benden? 'Sen Efe’nin arkadaşısın di mi?' dedi. Başımı sallayarak onayladım. 'Efe anlatmıştır biz ayrıldık onla' dedi. 'Vay be ben evde oturup kalemle mandalina liflerini tırnaklarımdan sökerken insanlar neler yaşamış' diye içimden geçirdim ve acı acı gülümsedim. Efe’yi hala çok sevdiğini filan söyledi. 'Ulan Efe’yi dedem de sever, yakışıklı, zengin çocuk, beni sevsene' demek istedim, diyemedim. Gözleri dolmuştu, benimkiler de doldu. Sonra toparlanmaya çalışarak her şeye rağmen gülümsedi. 'Neyse saçmalıyorum işte. Boş ver beni. Sen ne yapıyorsun? Yürüyelim mi işin yoksa?' dedi. Yürüdük. 'Sen hep susuyorsun. Anlatsana kendini' dedi. Boş ver manasında başımı salladım. Gerçekten de anlatacak bişey aklıma gelmiyordu. 'Ama gerçekten merak ediyorum. Her insanin bir hikayesi vardır' dedi. Karşılaşmadan önce 'Ağzıma bakalım şu çubuk krakeri enlemesine sokabilecek miyim' diye bi deney yapıyordum ve karşılaştığımdan beri ağzımda enlemesine duruyordu o kraker. Önce onu yedim. Sonra bütün gücümü toplayıp, bütün samimiyetimle 'Göğüslerin çok güzelmiş' dedim.
10 Eylül 2009 Perşembe
Farzet As yalnızdın yoktu zaten O yada bir başkası
Facebook'ta evrim öncesi arkadaslarımı aramaya girişmiştim. Herkes aynı çabada olduğu için çok zor bir eylemde değildi. Onun ismini cok kere arattım çok kere bulamadım. Bulsam da ne değişir amaan ben artık ona sümüğümü atmam hem ben nerdeyim o nerdee edalarıyla bu eylemimede son verdim. Onu sevdiceğimin arkadaslarında görene kadar. Onun beni eklemesini beklemeden ekledim. Herhangi bir fotografı olmadıgı ve sevdiceğimin arkadaşı olduğu için hayal kırıklarıyla beynimin bir köşesine hapsettim.Taaki profiline fotoğraf ekliyene kadar.
Anladım ki ben ona hala aşığım. Sonra gözüm ortak arkadaşlarımıza takıldı. Artık sevdiceğim olmayan varlık da ortaydı hevesle onun profiline daldım ve ben onada aşıktım. Şansımı daha fazla zorlamadan sayfayı kapattım. Hatırladım ki vazgeçebilme dugumu ben cokdaan bağışlamıştım.
Dipsonmon

30 Ağustos 2009 Pazar
Aynamdaki çirkin kadın seni kim neylesin?
1- Doğduğum zamandan beri hep aynı yastıkla uyumaktayım. Kalmaya gittiğim her yere götürmeye çalışırım, normal bir çantaya sığabilecek boyutta olması sebebiylede pek zorluk çekmiyorum. Kılıfını bile yıkama eylemleri dışında değiştirmem bir gün annem atar yapıp kılıfını yırtacak diye çok korkmaktayım zira ozaman bir vampire dönüşebilirim.
2- Bir kere izlediğim bir filmi 1500 kez ilk baştaki heycanla izleyebilirim ve bu durumdan dehşet keyif alırım. İzlemeye başladığım filmin son karesi dahi daha önce bana anlatılmış olsa bundan hiç rahatsızlık duymam ve heycanım hiç eksilmez.
3- Genelde okuduğum 2 yada 3 kitap olur. Birinden sıkılınca diğerine başlarım. kitaptaki karakterlerin birine sinir olursam yada yaptıgı eylemlerden memnun kalmazsam kitabın bitmesine 10 sayfada kalmış olsa o kitabi bitirmem. Ayrıca ayraç kullanmaktanda hiç hoşlanmam, sayfa numarasını aklında tutmaya çalışmaca daha zevkli.
4- Üzüm, hoşmerim ve tahin helvasını ekmekle yerim. Diğer tüm tatlı yiyeceklerden sonra su içmeden tuzlu bi yiyecek kesinlikle yiyemem.
5- Uzun bir süre boyunca sürekli aynı ritimde öten telefon, alarm, zil ve benzeri şeyler beni çıldırtır. Hangi ortamda olursam olayım o nesneyi susturmak için elimden geleni yaparım.
6- Gazete ve kitap okumaya başladığımda ilk önce son sayfalarını okurum. Özellikle kitabın son sayfasını okumadan konuya odaklanamam. Ve okuduğum kitap kahramanlarını tanıdığım yada tanımadığım bir insanla mutlaka özleştiririm.
7- Bir kişi ile msn yada msn vari şeylerde konusurken gercekten merak etmememe rağmen soru sorma durumum olduğunda soru işareti kullanmam. Sadece ciddi anlamda merak ettiğim konularda soru sorduktan sonra soru işareti kullanırım. Cümle başlangıçları hariç büyük harf kullanmaktanda nefret ederim. yazıda bağırmacaymış gibi gelir, ve düz yazıda noktalama işaretleriyle aram iyi değildir. Sınav kağıtlarında bile kullanmamam nedeniyle hocalardan çok küfür yemişliğim vardır.
Bazen hayatta insanların herşeyden vazgeçmeleri gerekebilir. Yinede vazgeçemeyeceğim yada hiçbir zaman vazgeçmek istemeyeceğim 7 şey;
1- Ailem
2- Eliza
3- Bilgisayarım, telefonum ve telefonumun kulaklığı.
4- Yastığım.
5- Melek kolyem.
6- Sarı şeritli uçlu kalemim - herhangi bi sınavda onu kullanmazsan sınavımın kötü geçeceği gibi garip bi inancım var-
7- üzerinde tag olan converse mi superstarmı olduğu konusunda karar birliğine varılamamış olan ayakkabılarım.
Böylece mim'imi bitirir ve mim'i beni izleyen ve yapmamış olan herkesçiklere gönderirim.
28 Ağustos 2009 Cuma
Kin kırdı her okşamak istediğimde seni.
Daha sonra farkettim ki aşk da nefrette insan oglunun tadabilecegi en yogun duyguların zirveye ulastıgı an, o yüzden bir çember üzerindeki 2 nokta gibi birinden yola cıktıgında varacagın nokta diğeri oluyor ve 2 duygu garip bi paradoksun temellerini atmıs oluyorlar. Eger birine aşıksan yediğin kazığın sonunda -ki ben her aşığın kıçına yiyeceği bir tekmenin olduğunan inanırım- nefret etmen çok kolay oluyor. Her nekadar bazen nefret mi ettiğini yoksa Leyladan daha bi aşık olduğunu anlayamasanda. Oysaki hoşlanma vari duygularda (+) lar ve (-) ler birden nötr oluveriyor. Ama aşk ve nefret denen duygu piç gibi ortada kalıyor.
Bu duygular eşliğinde bir yandan yeni sürüm olduğu için uzun süre bakarsam alışırım belki düşüncesiyle ilk defa bilgisayar görmüş bir insan oğlu edasıyla messenger'ıma bakıp bi yandan da yeni yeni muhabbete başlamış oldugum oğlanla konusuyordum. sonra birden gözüm messengerın altında kişi listemde bulunan insancıkların neler yaptığını bildiren kısıma takıldı.
Yus, ayşe adlı kişinin ağına katıldı.
Bu yus hangi yus diye uzun bir süre düşündüm. zira tahmin ettiğim Yus'un kişi listemde yeri yok diye anımsıyordum. Beynimi pek fazla yormayayım düşüncesiyle ismin üzerine tıkladım. Gördüğüm profil resmi yaklasık 1000 gün geçmesine rağmen kalbim bi an hızla çarptı sonra midemde havalanmaya çalısan kelebekleri sert bi hamleyle durdurdum.O, sarı t-shirtüyle onu ilk gördügüm anı anımsattı bana. Beni kendine aşık edene kadar gözlerini gözlerimden ayırmadığı zamanı, 2sn geçmeden beynim eror verdi ve kendine geldiğinde anımsadığım tek şey ondan nefret ettiğim an gözlerimi gözlerinden ayırmadan onun bana yüklediği anlamın tam tersini ona yüklemeye çalıstıgım andı.Ve ben 'X' butonuna basmadan önce duygularımı zaman aşımına uğradıkları için rafa kaldırdım.
26 Ağustos 2009 Çarşamba
Zaman mı değişti? yoksaa biz mi?

25 Ağustos 2009 Salı
1357

Huzursuzum. Sarı yaprakta sararmış duygular,ilk baharda son baharı yaşayabilmek, yüzümün pürüzüyle çizgilere basabilmek bu sabahki sesimi anımsattı bana. O gözlere tekrardan odaklanabilmek belkide, o sahipli gözlere doyamamak. Arka koltuk ve içimi ikinci kez yakan o arka koltuk. Kızılımsı tadı yok bu sefer, parfümü az etkili, tılsımı bozulmuş..
20 Ağustos 2009 Perşembe
Deli maaaavi.

Tarih tekerrür etmez. Bunu hangi manyak söyledi?
Bileğimi kestim / bileğini kestin: ordan çektiğimiz iki damarı bağladık birbirine. Artık büyük dolaşım'ın adı, SEVDA'dır! İçimde hissederken kanını, bu şehrin daraldığını / aşağılara doğru genişlemek istediğini düşünüyorum. Kanın beni üşütüyor. Sen sakın menenjit olma, e mi?!
'Hiçbir şeyi unutma! Ben unutmayacağım!.' diye fısıldamıştın kulağıma otobüse binerken. Arkanda seni seven adam duruyordu. Bakışlarımı kaçırmıştım. Bakışlarımı kaçırıp yüzümden fidye istemiştim. Şimdi aynı bardaktan su içemiyoruz! Ben bunu biliyorum, su biliyor, bardak biliyor; bir sen bilmiyorsun! Seyahat acentaları önünde ayrılan, orda kavuşan, orda bir tutkuya büyümesi için izin veren insanlardan bizi ayıran nedir ki.. Ayrılığı dört tekerleğin yönüne bindiren mi suçludur, o dört tekerleğe bir beşinci tekerlek olarak eklenen mi?! Ansiklopediler açıklayamıyor bunu! Dallı budaklı bir bedende, teras katındayız! Bütün görüp görebileceğimiz: HAYAT! O yüzden zar tutma, kağıt kurma, taş çalma aşkın peşinde koştururken!
Kök salmak, bitkilere has bir özelliktir; sen tek bir yere yerleşemezsin. Geleceksin. Seni ölüme, aykırılığa, başkaldırıya davet eden, ait olduğun, bu soktuğum cehenneme geleceksin. Bir çeşit love story meselesi! Ama cesaret, biraz da büzük meselesi! Sesim duyuluyor mu?! Sesimi işitmeye çalışanların kulakları var mı?!
Gece otobüslerinde cam kenarı masalları. Gece otobüslerinde valizlere, çantalara doldurulup götürülen onca an! Gece otobüslerinin seveni karartan o soluk, sarı ışıkları! Karanlık bir kutu bu. Karanlığı yasallaştıran, karanlığı bir güç gösterisine dönüştüren, aydınlıklarla sınırlı olduğunu kanıtlayan bir kutu bu otobüs! Muavini çağır yanına ve ona de ki: 'ben asla gelmemiştim, asla da dönmüyorum!.'Zamana arka çıkan kahramanlar, yiğitlikler-trajik çelişkiler ve bir boka yaramayacak hüzünler için yakınlaştık seninle. Yeni yıkanmış bir salkım üzüm gibiydin şarabını saklayan. Ben Ortaçağ Avrupası'nı anlatan uzun metrajlı, biraz yavan, biraz vakit geçirtici bir filmdim; sen ise Nirvana'ya ait şık bir klip! Aşk, ağır iştir: emekli olamazsın, sigortası yoktur, ikramiye alamazsın, yıllık tatil izni verilmez, greve kalkıştın mı yersin sopayı, her dakika lokavt tehlikesiyle burun burunasındır, kaza riski yüksektir, amatörce uğraşılır! Aşk, ağır iştir! Yol boyunca bunları şoföre dayatamazsın. O, uykuya yenilmek üzeredir, sen ise rüyaya!Yolculuklar neye ulaşma isteğidir?! Bir inkar, bir veda, bir çarpışma, bir yaralanma nedeni midir?! Böyle siktirip gitmek, geride kalanı sahnede zorla Stand Up Tragedia oyuncusu kılmaz mı?! Bu kılınan, farz mıdır?!Otobüslerin hiç mi vicdanı yoktur?!Gece otobüslerinde kurduğun hikayeler, walkman'de dinlediğin ezgiler.Gece otobüslerinin konakladığı tesislerde birkaç lokma atıştırırken kendini farklı bir açlığa ve susuzluğa gömülü bulman. Gece otobüslerinin kırgın, ezik, yılgın yolcuları! Heeey, size diyorum! Otobüsümüz asla mola vermeyecektir ve siz ihtiyaçlarınızı gidermek için bambaşka aşk yolculukları yapmak zorunda kalacaksınız. Bu dediklerim menenjite yol açmaz değil mi?! Sen frengi de olma!
Karanlık bir kutu bu otobüs. Buğuladığın cama birşeyler yazmaya çalışırken sen, hareket ediyor araç. Bakıyoruz ardından. İşte gidiyorsun! Gidiyorsun işte! Bir kenti terkediyorsun. Belki de sonsuza kadar. Sonsuzluk neyse, ne halta yararsa, sonsuza kadar terkediyorsun belki de. Kaybolan farlara, stop lambalarına şöyle seslenmek geliyor içimden:
'Ben bir silahım! Ama hiçbir silah yaralamaz insanı, bir başka insan olmadan!'
K.İ
15 Ağustos 2009 Cumartesi
Yaşasın kemik kardeşliğiii!
2 gündür kendi bilgisayarımda ikamet edememekteyim. Sarı'nınkine muhtaç modlarında.(evde beslediğimiz evcil hayvan tadında sevdiğm kardeşimdir kendisi) pek muhterem kuzucuğun bilgisayarı yine bozuldu tıpkı bu aralarda ki sinir sistemi gibi. şifre sıfırlama olaylarına gireceğimiz için bize geldi. sonra halledemedik dedik bu bilgisayar formata muhtaç. Şizoya ricala emir arası bişiler ettik. ok so cevabınıda alınca eliza uctu bilgisayarı vermeye. bu arada agırlık yapmasın düşünceleriyle kendi şarj aletini almamış oldugu için benimkini götürmek zorunda kaldı. giderken caktırmadan telefonuda götürmeye kalkıstı ama yemezler bebeyim.
Benim tosba şarjla dolu ama gelgör ki ben kıyamıyorum o şarja. dün aksam actım tele bikac sarkı atayım, uyumadan önce bi konser cekeyim kendime diye ama gözüm hep şarj ibresinde. anam bitti bitcek diye ödüm koptu nete bile girmedim. diyorum As ihtiyacın olsun, nete girmeyi cok istediğin zaman girersin diye. ama sanırım ben aygıtı alana kadar o zaman hiç gelmicek. yinede sarının ara sıra bazı bazı insan olması işime yaramıyor değilmiş bi tek onu anladım.

13 Ağustos 2009 Perşembe
Tüm operatör adamlarının kıçına mesaj kaçsın.

Amaninaa
saç rengimde değişsin istiyorum artık ama istedıgım bi renk yok şuan rengini seviyorum ama cok sıkıldım. şimdi anlıyorum insanların uzuuun süre cıkmalarının sonucunda nıye ayrıldıklarını. can bu sarıda ister kırmızıda siyahta.
eğer biraz daha bakarsam tospamla aramda bi aşk filizleneceek
Amaninaaaa!
12 Ağustos 2009 Çarşamba
yuppoowffffff

1 Ağustos 2009 Cumartesi
Eliza ' ya.
En son bıraktığımda pek hatta hiç iyi değildi çünkü. söz konusu Eliza olduğunda Sü'ye bile sinir oluyorum. normalde seviyorum Sü' yü. yaş olarak küçük olmasına, aramızda ara sıra olusan kıskançlık nöbetlerine rağmen iletişimimiz oldukça iyidir. ama bugün Elizayı çizgisinden saptırdı. O yüzden kızgınlık sınırlarımın baya bi üstünde.
Sinir nöbetlerinden sonra yarım saati aşkın bi mesafede sadece 3 kelıme konustuk. böyle durumlarda aptal tesellileri yada şebeklikleri yapamıyorum. kilitlenip kalırım. gerçi konussamda onun başını agrıtmaktan ve sinirlerini daha cok bozmaktan başka bi işe yaramayacağımı bildiğim için susarım. . susarız. .
Umarım sınavın iyi geçer. Tüm meleklerim seninle Beb.im . .
31 Temmuz 2009 Cuma
Aşk Meşk yok!

Az önce bir arkadasımın aşk hikayesini dinledim, mükemmel aşıklar sorsan ama cocugun kızın arkasından unutamadığı eski aşklarını dinlemek bu hikayenin mükemmelliğini oldukça yıpratıyor sanırım. sonra düşünüm bi denizlide bi arkım var 7 senelik sevdiceği var hatunun ama sorsan o kadar mutsuz ki aşk denilen şey uçup gitmiş, herşey monotonlaşmıs artık. bide evlendiklerini düşünemiyorum bile. garip geliyor ilişkilerdce insanların birbirlerini bu derece yıpratmaları.
Böyle gördükçe daha bi soğur oldum aşk olaylarından. Aşık olmayı severdim ben. midemdeki kelebeklerle uyum içinde uçmayı. her cümlemin sonunda ' bu arada ben aşık oldum. daha önce söylemişmiydim?' demeyi. aşık oldugum kişiyi gördüğümde şaşkın ördek bakışıyla kelimeleri cümlelere cevirme çabalayışlarımı falan. artık çok uzak gözüküyor.
Keşke inancımı bu kadar yitirmesedim.
29 Temmuz 2009 Çarşamba
Onca hayal kırıklığı, haydi seç beğen.
Eğitim öğretim hayatımda anasınıfı ve ilkokuldan sonra mutlu oldugumu da pek anımsamıyorum zaten. orta okul sınıf savaşımlarıyla çekilmez bir haldeydi, lisede en istemediğim okula gittim ki gitmiceme dair yeminler ede ede 3 sene. . sonra öss belası oda 12 tercih arasından gitti ve en istemediğim şehiri buldu geldi. şaka gibi. onda da 2 seneyi bitirdim ve hala şansımı zorluyorum. ama bu sefer inanmıştık, güvenmiştik. böle düşündükçe kendimi daha bi sersem hissediyorum. bu kadar başarısız olmak zorundamıyım? bana güvenenleri göt gibi bırakmak?
beynim çok yoruldu, ne yazıkki psikolojik savaşlar beni daha fazla insan yapmaya yetmedi, yetmiyor!
Elizadan 45678905678 kez özür diliyorum. Hayallerimizi yıktığım, lanet beynimi çalıştıramadığım için.
Babişden özür diliyorum kendime bu derece güvendirdimğim için.
Ve kendimden de özür diliyorum kendime bu derece inandığım için!

26 Temmuz 2009 Pazar
Ben vursam kendimi vuracaktım!

Ne kadar boş bir gün geçirdiğimi anlatamam. Msnimdeki herkesi 'bi siktirin gidin be' diyerek savalı uzun zaman oldu ama ben bugün yalnız hissediyorum. nette yabacak hiç bişi kalmamış, 567890 saat kitap okuyunca normal hayata dönemiyorum,34567890 saat uyuyuncada rüya aleminden çıkamıyorum. Hangi hayattayım sapıttım.
22 Temmuz 2009 Çarşamba
böüğğğ

21 Temmuz 2009 Salı
Lanetli As.
Henüz cennet plaji otopark olmamişiken.

Sanırım birileri tarafından lanetlendim. Elizada böyle düşünüyosa bu kesin dorudur. ama lanetlencek kadar ne yapmış olabilirim onu merak etmekteyim.
Bugün 2 kere otobüste kaza geçirme tehlikesi atlattım. ne zaman otobüse binsem bi bokluk oluyor, sanırım negatif enerji durumları. mutfağın lambasını bile bi dokunusumla yine patlattım. bu enerji konusunda kendime cinayet planları bulmalıyım. iyi fikir.
20 Temmuz 2009 Pazartesi
Biri bana format atsın!

Bilgisayarımın dengesiz haraketlerinin yanında Elizaylada saçma sapan sebeplerden tartışmamız sıkıntılı durumumu sinirli hale getiriyor ve ben bu durumdan oldukça rahatsızım.
*Ve kendimi kontrol edemiyecek kadar güçsüzüm. Saçma bi post yazacak kadarda aptal.
6 Temmuz 2009 Pazartesi
Ben özgürüm, sadece özgürüüüm.
5 gündür özel hayat diye bişi kalmadı sabahın köründe git aksamın bilmem kaçında dön eve bide adam uykumuza bile karısmaya başladı ya. 'Eliza yine As' lardamı kalıyosun. bak rica ederim uyuyun akşam.' hayır ordaki zaman sürecinde zaten 1500 tane emir veriyosun sözle yada gözlerinle bırak akşamımız bize kalsın. hem zaten o yorgunlukla o bar senin bu bar benim gezmicez heralde.
nese bitti gitti ve biz tatil planlarını kurgulamaya başladık.
kendimi kafesten çıkmış bi kuş gibi özgür hissetmeyi ne kadar da özlemişim.
kanatlanıp uçasım vaaaaar!

3 Temmuz 2009 Cuma
ah be kader ahhh!

29 Haziran 2009 Pazartesi
Çürük elma
Artık acı duymuyorum çünkü aramızda olanların ne kadar gerçek olduğunu biliyorum.
Ve eğer ilerde, uzak bir yerlerde, yeni hayatlarımızda birbirimizi görürsek sana neşeyle gülümseyeceğim ve o yazı ağaçların altında nasıl geçeridiğimizi hatırlayacağım.
Birbirimizden öğrenerek ve sevgiyle büyüyerek. .
Aşıkın en güzeli ruhu uyandıran ve bizi daha fazlasına doğru uzandırandır.
Kalplerimize ateş ekip de akıllarımıza huzur verendir.
Ve işte sen bana bunu verdin.
Bende sana sonsuza dek bunu vermeyi umdum.
Şuanda kendini kayıp hissettiğini biliyorum.
Ama merak etme hiç bişi birden yok olmaz ve kaybolmaz.
Beden yıpranmış, yaşlanmış, eski ateşleri küllenmişde olsa yeniden alev alabilir.
Walt Whitman
25 Haziran 2009 Perşembe
Yok artık Lebron James !

Liseden aşık olduğum bir oğlandı bu hacı. daha sonra feyste ekleşip msn olaylarına girince muhabbetimiz gelişti. ve aynı il sınırları içerisine girincede birbirimizin çekim gücüne yenilip sevgili sıfatını almamız pekde zor olmadı. iyimi oldu kötümü oldu bilemiyeceğim ama keşkeleri sevmediğim için oldu bitti diye geçiştirmeyi tercih ediyorum. aslında diğerlerinin ki yanında bu çok masum kalır. çünkü bunda bende hatalıydım. güvensizlik benliğimi okadar sarmıştıki daha ilk günlerden çocugu 'güven' kelimesiyle boğdum. 'ben sana güvenmiyorum. 2 günlük ilişkide nasıl güvenmemi beklersin. bana ne yaptıgını nerde olduğunu bildireceksin' ve bunun gibi birsürü laga luga yapınca çocukta buharlaşıp uçmayı tercih etti. haklımı tartışılır ama ben lanet olsun buda mı demek istemıyordum. ve bu aşkda burada bitmiş oldu. sonra sonra aradan pek bi zaman geçmeden karşıma nerden beladan çıktıysa burki faciası çıkıp geldi. tüm uğursuzlukları üzerime çeken ben yine bir afetle karşı karşıyaydım. bu sefer tecrübeli olduğum için korunabıleceğim tüm alanları saptamıştım ve bu sefer yara almamaya kararlıydım ki ufak bi sıyrıkla durumu atlattım.
21 Haziran 2009 Pazar
iyi iyi valla iyi ozamansaa. .
19 Haziran 2009 Cuma
veee sonra..

18 Haziran 2009 Perşembe
beynimdeki ufak kalıntılar.
Aman Tanrım ne kadar çok yaşanmışLık(-ama) lar varmış orda inanamadım desem yalan olur. çünkü elizanın hayatıma girmesiyle bir sürü yaşanmışlık olusturduğumuzun bilincindeyim.
o değilde bizaman hayallerimin büyük bi kısmını olusturmaya, hatta beni gerçek hayattan uzaklastırıp 'leyla' yapmaya azimli olan başkasının 'mecnunu' gördüm. başkasının diyorum çünkü bana ait olduğunu sandığım zamanlarda bile başkasına ait olduğunu biliyorum. ama artık bunuda garipsemıyorum. karşıdan kuma olmaya yetenekli bi görüntüm var sanırım. metres demiyorum, demek istemiyorum kendime yakıştıramadığım bi tabir. hoş kumanın ondan ne farkı var oda ayrı. neysee ben hiç birini kimliğimle örtüştüremiyorum ki ne o niteliktekiler kadar sabırlı nede bencil bi insanım. zıvanadan cıktığım anları düşündükçe başkalarının hayatından neden uzun süre yer alamadığımı anlamam da güç olmuyor.
konumuz 'başkasının mecnunu' olan yus'tu ama bu konuda fazla dertli olduğum için rotayı yine sapıttım affola!
YUS; hayatımda farklı bi yeri olan isme sahip cocuk. o ismi sevmemin nedenlerinden biri de hayatımda tek güvenebilcem erkek olan babamın ismi olması. gerçi o gözlere dünyalarımı verirdim ama artık o derece aşık olmamayı öğrenmiş bi kişilik olarak bu sözler saçmalık kotamın dolmasına yetiyor. artık aklıma geldikçe ne beynimdeki kelimeler ne de midemdeki kelebekler hareketlenmiyor anladım. ama yaşayamadıklarımın içerisinde en fazla yaşamak istediğim kişiliksiz kişi, keşke insanlığın sıfatlarından bi kaçını alabilmiş olsaydı ve ben ona nefret duygumu bile bağışlayabilseydim. yazık. kilometrelerce ötemdeki 0 kıza yazık.
