30 Ağustos 2009 Pazar

Aynamdaki çirkin kadın seni kim neylesin?

Jana -her nekadar ona böyle demek midemi bulandırsa da- beni mimlemiş. bu mim konusunda onunla aynı duyguları paylaştığımı belirtip bol 7li meşhur mim' e 7 garipliğimle başlıyorum.

1- Doğduğum zamandan beri hep aynı yastıkla uyumaktayım. Kalmaya gittiğim her yere götürmeye çalışırım, normal bir çantaya sığabilecek boyutta olması sebebiylede pek zorluk çekmiyorum. Kılıfını bile yıkama eylemleri dışında değiştirmem bir gün annem atar yapıp kılıfını yırtacak diye çok korkmaktayım zira ozaman bir vampire dönüşebilirim.

2- Bir kere izlediğim bir filmi 1500 kez ilk baştaki heycanla izleyebilirim ve bu durumdan dehşet keyif alırım. İzlemeye başladığım filmin son karesi dahi daha önce bana anlatılmış olsa bundan hiç rahatsızlık duymam ve heycanım hiç eksilmez.

3- Genelde okuduğum 2 yada 3 kitap olur. Birinden sıkılınca diğerine başlarım. kitaptaki karakterlerin birine sinir olursam yada yaptıgı eylemlerden memnun kalmazsam kitabın bitmesine 10 sayfada kalmış olsa o kitabi bitirmem. Ayrıca ayraç kullanmaktanda hiç hoşlanmam, sayfa numarasını aklında tutmaya çalışmaca daha zevkli.

4- Üzüm, hoşmerim ve tahin helvasını ekmekle yerim. Diğer tüm tatlı yiyeceklerden sonra su içmeden tuzlu bi yiyecek kesinlikle yiyemem.

5- Uzun bir süre boyunca sürekli aynı ritimde öten telefon, alarm, zil ve benzeri şeyler beni çıldırtır. Hangi ortamda olursam olayım o nesneyi susturmak için elimden geleni yaparım.

6- Gazete ve kitap okumaya başladığımda ilk önce son sayfalarını okurum. Özellikle kitabın son sayfasını okumadan konuya odaklanamam. Ve okuduğum kitap kahramanlarını tanıdığım yada tanımadığım bir insanla mutlaka özleştiririm.

7- Bir kişi ile msn yada msn vari şeylerde konusurken gercekten merak etmememe rağmen soru sorma durumum olduğunda soru işareti kullanmam. Sadece ciddi anlamda merak ettiğim konularda soru sorduktan sonra soru işareti kullanırım. Cümle başlangıçları hariç büyük harf kullanmaktanda nefret ederim. yazıda bağırmacaymış gibi gelir, ve düz yazıda noktalama işaretleriyle aram iyi değildir. Sınav kağıtlarında bile kullanmamam nedeniyle hocalardan çok küfür yemişliğim vardır.

Bazen hayatta insanların herşeyden vazgeçmeleri gerekebilir. Yinede vazgeçemeyeceğim yada hiçbir zaman vazgeçmek istemeyeceğim 7 şey;

1- Ailem
2- Eliza
3- Bilgisayarım, telefonum ve telefonumun kulaklığı.
4- Yastığım.
5- Melek kolyem.
6- Sarı şeritli uçlu kalemim - herhangi bi sınavda onu kullanmazsan sınavımın kötü geçeceği gibi garip bi inancım var-
7- üzerinde tag olan converse mi superstarmı olduğu konusunda karar birliğine varılamamış olan ayakkabılarım.

Böylece mim'imi bitirir ve mim'i beni izleyen ve yapmamış olan herkesçiklere gönderirim.

28 Ağustos 2009 Cuma

Kin kırdı her okşamak istediğimde seni.

Athena'nın Yalan şarkısı kulagıma takıldı yine severek dinledıgım, dinlerken bi çok sey kurguladıgım bi şarkıdır kendisi. Özellikle 'aşk nefrete ne yakınsın kısmında' derin düşüncelere daldığımdan şarkının geri kalan kısmı pek umrumda olmaz. Aşkın nefretle olan yakınlığı hep imkansız gelmiştir bana. Tamamen zıt kutupdadırlar. Aşk en yüce duyguyken nefret bi kişiye duyulabilecek en kötü duygudur.O yüzden 'en büyük aşklar kavgayla başlar' ibareside okulda hocaların öğrencileri bir arada tutma amaçlı uydurdukları renkli bi yalanmış sanırdım. Ve belkide bu tezimi dogrulamak amaçlı hiç bir aşkıma nefretle başlamadım ama %98.7 sini nefretle sonuçlandırdım.



Daha sonra farkettim ki aşk da nefrette insan oglunun tadabilecegi en yogun duyguların zirveye ulastıgı an, o yüzden bir çember üzerindeki 2 nokta gibi birinden yola cıktıgında varacagın nokta diğeri oluyor ve 2 duygu garip bi paradoksun temellerini atmıs oluyorlar. Eger birine aşıksan yediğin kazığın sonunda -ki ben her aşığın kıçına yiyeceği bir tekmenin olduğunan inanırım- nefret etmen çok kolay oluyor. Her nekadar bazen nefret mi ettiğini yoksa Leyladan daha bi aşık olduğunu anlayamasanda. Oysaki hoşlanma vari duygularda (+) lar ve (-) ler birden nötr oluveriyor. Ama aşk ve nefret denen duygu piç gibi ortada kalıyor.



Bu duygular eşliğinde bir yandan yeni sürüm olduğu için uzun süre bakarsam alışırım belki düşüncesiyle ilk defa bilgisayar görmüş bir insan oğlu edasıyla messenger'ıma bakıp bi yandan da yeni yeni muhabbete başlamış oldugum oğlanla konusuyordum. sonra birden gözüm messengerın altında kişi listemde bulunan insancıkların neler yaptığını bildiren kısıma takıldı.

Yus, ayşe adlı kişinin ağına katıldı.

Bu yus hangi yus diye uzun bir süre düşündüm. zira tahmin ettiğim Yus'un kişi listemde yeri yok diye anımsıyordum. Beynimi pek fazla yormayayım düşüncesiyle ismin üzerine tıkladım. Gördüğüm profil resmi yaklasık 1000 gün geçmesine rağmen kalbim bi an hızla çarptı sonra midemde havalanmaya çalısan kelebekleri sert bi hamleyle durdurdum.O, sarı t-shirtüyle onu ilk gördügüm anı anımsattı bana. Beni kendine aşık edene kadar gözlerini gözlerimden ayırmadığı zamanı, 2sn geçmeden beynim eror verdi ve kendine geldiğinde anımsadığım tek şey ondan nefret ettiğim an gözlerimi gözlerinden ayırmadan onun bana yüklediği anlamın tam tersini ona yüklemeye çalıstıgım andı.Ve ben 'X' butonuna basmadan önce duygularımı zaman aşımına uğradıkları için rafa kaldırdım.

26 Ağustos 2009 Çarşamba

Zaman mı değişti? yoksaa biz mi?

Yaklaşık iki senedir hangi kordinatlara ait olduğumu bilememe sendromu oluştu bende. Bu zamanlar ise hat safhaya ulaştı kendisi. Yerleşik hayatı keşfedememiş göçebeler misali mevsim şartları doğrultusunda konum değiştirme yüzünden olsa gerek bu. İlk başlarda yaşamak zorunda kaldığım şehirde, ait olduğum şehrin hayaletleri bulunurdu hep. Pek de yabancılık çekmezdim bu nedenle. Şu an ise ait olduğumu sandığım şehirde bile tanıdık silüetlere rastlamak eskimo'lara rastlamak gibi bişi oldu benim için.
Bu aralar dışarıya sadece alışveriş, bi kaç banka işi, nadir olarakta birileriyle takılma amaçlı çıkmaktayız. Geçen gün bu kısır döngüyü yok edelim - yumurtamı tavuktan çıktı, tavukmu yumurtadan paradoksunda yeni bir çığır açalım - düşüncesiyle Ayşegülün nerde ne yaptığını öğrenme amaçlı kitaplar aldığımız kütüphaneye doğru gitmeye karar verdik. Sadece bizim aldığımız, kitabın her sayfasında işaretimiz bulunan, her satırını ezbere bilmemize rağmen gebere gebere okuduğumuz, kütüphane görevlisi kendini hala 80lerde sanan kadının bize hediye olarak vereceği günü heycanla beklediğimiz kitabı alma sevdası sardı dört bir yanımızı.
Fakat lakin senelerdir orda bulunan kütüphane yok olmuştu, tam kapısında durup 'nasıl olur lan nereye uçmuş bu kitaplar? uzaylılar bizim kadını kaçırmışlar mıı?' diye sorucakken Eliza 'As çaktırma sağdan sağdan' diye komutlar verince yeryüzünede inmem zor olmadı. Kitapları geç götürdüğümüz her zaman duvarda asılı olan yazıyı bize gösteren, her yazı yazmak zorunda olduğum zamanda 'kızım ne bu yazı düzgün yazsana bir de kız olacaksın' dediğinde 'doktor olucam ben ona alıştırma yapıyorum daa' gibisinden saçma salak cevaplar verdiğim, içeriye her girdiğimizde telefonun üzerindeki danteli görüp gülmemek için kendimizi zor tuttuğumuz, 'lan bu burda altın günüde yapıyordur'gibi geyikler yapıp kakakikiki diye güldüğümüz, ergenliğimizi verdiğimiz kadın-kitaplar-kütüphane üçgeni yok olmuş.


Sonra ada cafe 'ye dogru giderken etrafıma şöyleee bi bakındım, ısrarla tanıdık yüzler aradım boş bir çabayla. Neyin değiştiğini, nasıl değiştiğini,neden değiştiğini, benim ayaklarımın yere basmadığı hangi zaman diliminde değiştiğini kavrayamadım ama geride kalmış o günleeeeer. .

25 Ağustos 2009 Salı

1357

Batan güneşlerdeyim yine. Odanın duvarları kitleler halinde sıkıştırırken ruhumu boğazımdaki acı tadı yüreğimde hissedebiliyorum artık. Gölgem bırakmıyor peşimi ve o bırakmadıkça zarlarım hep 7 geliyor. Huzursuzum, gerçekleştiremediğim yada beynimin bir köşesine buruşturup fırlattığım eylemlerim itiyor beni uçurumun kenarına. Gökyüzüne baktıkça daha bi batıyorum dibe.
Huzursuzum. Sarı yaprakta sararmış duygular,ilk baharda son baharı yaşayabilmek, yüzümün pürüzüyle çizgilere basabilmek bu sabahki sesimi anımsattı bana. O gözlere tekrardan odaklanabilmek belkide, o sahipli gözlere doyamamak. Arka koltuk ve içimi ikinci kez yakan o arka koltuk. Kızılımsı tadı yok bu sefer, parfümü az etkili, tılsımı bozulmuş..
Huzursuzum, rakamlar kurcalarken beynimi sabit fikirlerle sabit seslerde kulağım. Göremiyorum ve göremedikçe daha bir hırçınlaşıyor ellerim. Küçük, çaresiz ve yıpranmış ellerimde görüyorum ruhumu. Fazla bakımsız. Fazla vurdumduymaz. Alışılmamış yazılardalar.
Huzursuzum 02.57 daha bir arttırıyor huzursuzluğumu. Konusamamak yada sesini duyuramamak. Midemde ruhumla birlikte kirlenmiş ve temizlenmek için hap kutularında gözleri. Cesaret bulabilseler yada sevilmediklerini bilseler pislikten kurtulabilecekler belki. Belkide bu bir yanılsama. Hayat fazla afilli.
Huzursuzum bırakın bulutlar bugün sadece benim için ağlasın. Yaşayamadıklarım çığ gibi büyürken tatmin duygumu bastırsın birileri ve bırakın o göz yaşlarında tek başıma boğulayım.

20 Ağustos 2009 Perşembe

Deli maaaavi.


Platonik aşkları severim ben. karşılık bulmadan karşılık beklemeden ama hep karşılık bulacakmış gibi heycanla beklenen aşkları. Amaç farkedilmek olmadan, gözlerin buluşma anı 2snyenin 3456789567890 kelimeye sığan tadını. ismini hiç bilmemeye rağmen Ona yazılan tonlarca yazının hazzını. O'nunla karşılastığında yürümeyi, konusmayı ve daha bir sürü insanlık vasıflarından mahrum kalmayı. Görüş acındaki her ayrıntının simsiyah olmasını ve arka fonda 'love story' tadında bir müzikle sadece onun silüetinin belirmesini.


Elizanın ' ahaa As zombiiii' demesiyle bir kaç etrafa bakınma evresi sonrasında gördüm zombiyi. her zaman gördüğüm yerde, sevdiceğiyle elele gözümün önünden geçtiği yerde, takip etme eylemlerine giriştiğim yerde. Oysaki üzerinden ne çok zaman ne çok insan geçti. Farklı gözlerde farklı anlamlar bulmama rağmen 'deli mavi' şarkısını dinlediğim her an iliklerime kadar hissederim onun gözlerindeki maviliğin anlamını. garip bir mavisi var gözlerinin buz mavisi sanki, soğuk bir mavi, ama baktığın anda içinde alevler kopartabilen bir mavi.
Koskoca bir hayatı saniyelere sığdırmaya çalışsamda severim ben platonik aşkları.

Tarih tekerrür etmez. Bunu hangi manyak söyledi?

Karanlık bir kutu bu. İnsanın karakutusu kurukafasıdır diyen uzak arkadaşımın, ayaklarını sallaya sallaya oturduğu duvarın üstünden üzerime kağıttan uçaklar attığı gece! Onun havaalanı olduğum saatlere yargısız sadakatlerin çöküşü! Kur yapan bir karınca yuvası vardı gözbebeklerinde! Hüznün çiçeği pek yakışır sevgilinin ağzına! Hafif hafif ısırır! Kıpkırmızı bir elbise giymiştir ve sonsuza kadar da çıkartmayacaktır onu. Bir savaşa gidiyordur; öldürecektir! Barış yanlısı olamayacak kadar talihsizdir!Kemanla piyanonun gücünü gözler önüne seren nefis bir melodi olarak hatırlanacaksın sen çocuk! Düştüğün adada, sahilde yaktığın ateş gibi parlayacak göğsüm sen beni yaşattıkça!

Bileğimi kestim / bileğini kestin: ordan çektiğimiz iki damarı bağladık birbirine. Artık büyük dolaşım'ın adı, SEVDA'dır! İçimde hissederken kanını, bu şehrin daraldığını / aşağılara doğru genişlemek istediğini düşünüyorum. Kanın beni üşütüyor. Sen sakın menenjit olma, e mi?!

'Hiçbir şeyi unutma! Ben unutmayacağım!.' diye fısıldamıştın kulağıma otobüse binerken. Arkanda seni seven adam duruyordu. Bakışlarımı kaçırmıştım. Bakışlarımı kaçırıp yüzümden fidye istemiştim. Şimdi aynı bardaktan su içemiyoruz! Ben bunu biliyorum, su biliyor, bardak biliyor; bir sen bilmiyorsun! Seyahat acentaları önünde ayrılan, orda kavuşan, orda bir tutkuya büyümesi için izin veren insanlardan bizi ayıran nedir ki.. Ayrılığı dört tekerleğin yönüne bindiren mi suçludur, o dört tekerleğe bir beşinci tekerlek olarak eklenen mi?! Ansiklopediler açıklayamıyor bunu! Dallı budaklı bir bedende, teras katındayız! Bütün görüp görebileceğimiz: HAYAT! O yüzden zar tutma, kağıt kurma, taş çalma aşkın peşinde koştururken!

Kök salmak, bitkilere has bir özelliktir; sen tek bir yere yerleşemezsin. Geleceksin. Seni ölüme, aykırılığa, başkaldırıya davet eden, ait olduğun, bu soktuğum cehenneme geleceksin. Bir çeşit love story meselesi! Ama cesaret, biraz da büzük meselesi! Sesim duyuluyor mu?! Sesimi işitmeye çalışanların kulakları var mı?!

Gece otobüslerinde cam kenarı masalları. Gece otobüslerinde valizlere, çantalara doldurulup götürülen onca an! Gece otobüslerinin seveni karartan o soluk, sarı ışıkları! Karanlık bir kutu bu. Karanlığı yasallaştıran, karanlığı bir güç gösterisine dönüştüren, aydınlıklarla sınırlı olduğunu kanıtlayan bir kutu bu otobüs! Muavini çağır yanına ve ona de ki: 'ben asla gelmemiştim, asla da dönmüyorum!.'Zamana arka çıkan kahramanlar, yiğitlikler-trajik çelişkiler ve bir boka yaramayacak hüzünler için yakınlaştık seninle. Yeni yıkanmış bir salkım üzüm gibiydin şarabını saklayan. Ben Ortaçağ Avrupası'nı anlatan uzun metrajlı, biraz yavan, biraz vakit geçirtici bir filmdim; sen ise Nirvana'ya ait şık bir klip! Aşk, ağır iştir: emekli olamazsın, sigortası yoktur, ikramiye alamazsın, yıllık tatil izni verilmez, greve kalkıştın mı yersin sopayı, her dakika lokavt tehlikesiyle burun burunasındır, kaza riski yüksektir, amatörce uğraşılır! Aşk, ağır iştir! Yol boyunca bunları şoföre dayatamazsın. O, uykuya yenilmek üzeredir, sen ise rüyaya!Yolculuklar neye ulaşma isteğidir?! Bir inkar, bir veda, bir çarpışma, bir yaralanma nedeni midir?! Böyle siktirip gitmek, geride kalanı sahnede zorla Stand Up Tragedia oyuncusu kılmaz mı?! Bu kılınan, farz mıdır?!Otobüslerin hiç mi vicdanı yoktur?!Gece otobüslerinde kurduğun hikayeler, walkman'de dinlediğin ezgiler.Gece otobüslerinin konakladığı tesislerde birkaç lokma atıştırırken kendini farklı bir açlığa ve susuzluğa gömülü bulman. Gece otobüslerinin kırgın, ezik, yılgın yolcuları! Heeey, size diyorum! Otobüsümüz asla mola vermeyecektir ve siz ihtiyaçlarınızı gidermek için bambaşka aşk yolculukları yapmak zorunda kalacaksınız. Bu dediklerim menenjite yol açmaz değil mi?! Sen frengi de olma!

Karanlık bir kutu bu otobüs. Buğuladığın cama birşeyler yazmaya çalışırken sen, hareket ediyor araç. Bakıyoruz ardından. İşte gidiyorsun! Gidiyorsun işte! Bir kenti terkediyorsun. Belki de sonsuza kadar. Sonsuzluk neyse, ne halta yararsa, sonsuza kadar terkediyorsun belki de. Kaybolan farlara, stop lambalarına şöyle seslenmek geliyor içimden:
'Ben bir silahım! Ama hiçbir silah yaralamaz insanı, bir başka insan olmadan!'


K.İ

15 Ağustos 2009 Cumartesi

Yaşasın kemik kardeşliğiii!

Hani ' seni sevmeyen ölsün' diye bi tabir vardır ya. düşündüm de bu tabir insanın kendisi içinde geçerlimi diye. sonrada düşündüğümden hiç bişi anlamadım.
2 gündür kendi bilgisayarımda ikamet edememekteyim. Sarı'nınkine muhtaç modlarında.(evde beslediğimiz evcil hayvan tadında sevdiğm kardeşimdir kendisi) pek muhterem kuzucuğun bilgisayarı yine bozuldu tıpkı bu aralarda ki sinir sistemi gibi. şifre sıfırlama olaylarına gireceğimiz için bize geldi. sonra halledemedik dedik bu bilgisayar formata muhtaç. Şizoya ricala emir arası bişiler ettik. ok so cevabınıda alınca eliza uctu bilgisayarı vermeye. bu arada agırlık yapmasın düşünceleriyle kendi şarj aletini almamış oldugu için benimkini götürmek zorunda kaldı. giderken caktırmadan telefonuda götürmeye kalkıstı ama yemezler bebeyim.
Benim tosba şarjla dolu ama gelgör ki ben kıyamıyorum o şarja. dün aksam actım tele bikac sarkı atayım, uyumadan önce bi konser cekeyim kendime diye ama gözüm hep şarj ibresinde. anam bitti bitcek diye ödüm koptu nete bile girmedim. diyorum As ihtiyacın olsun, nete girmeyi cok istediğin zaman girersin diye. ama sanırım ben aygıtı alana kadar o zaman hiç gelmicek. yinede sarının ara sıra bazı bazı insan olması işime yaramıyor değilmiş bi tek onu anladım.

13 Ağustos 2009 Perşembe

Tüm operatör adamlarının kıçına mesaj kaçsın.


Odamda oturmusum öle o site senin bu site benim dolasmalardayım. 'tık tık tık' mesaj sesini duyunca bi irkildim aman tanrım 657890 yıl sonra bir mesaj aldım sevinciyle kalktım salona kadar koşar adım mesaja bakmaya telefonuda az önce okudugum kitabın arasına ayraç niyetine bırakmısım. Alıp bı baktım lanet şeyi görmez olaydım.anasını sattımın rehberinin arasından gele gele telsimden mesaj gelmiş hemde yaşadıgın sehirde arkadas bulup bedava mesajlas diye. sanane be ben arkadas bulmak için snamı kaldım? tamam şuan pek arkadasım kalmadı ama ben istemiyorum. istesem 1milyon insanı köpek ederim,ben sana bi arkadas bulayımda kıçına sok telsım adamı demek istedim. ama sakince bıraktım telefonumu kitabın kenarına diger telefonuda kitabın arasına bırakmış bi sekilde geldım odaya. 2sn sonra telefon melodim zırıl zırıl çalmaya başladı. 3 şans verdim kendime dedim ya eliza ya kaya yada dilfi. sanki kitap bana sinyaller vermeye çalısır gibi yine arsından aldım teli sakince actım kapagını '4441500'.Şakamısınız siz saygı değer operatör insanları uğraşmayın benimle!

Amaninaa

Yine beynimde ampullerin yanması ve lanet elimin tema sitelerine dalmasıyla blogum salakımtırak bi hale döndü. kıçıma batmış gibi değiştirdim onu sonra begenmedım hooop güm bu temayı geçici olarak kullanmaya karar verdim. zaten afilli şeyler canımı sıkmaya başladı bu aralar. herşey düz olsun istiyorum. yüksek ses duymayayım mümkünse, renkli insanlar, pınçırıklı elbiseler, çeşit çeşit desen desen kıyafetler olmasın. çoğu seyden sıkıldıgım gibi yazdanda sıkıldım artık. ben zaten sevmem pek yazı maksat tatil olsun. giysem botlarımı taksam şapkamı üşüsem falan. kışı özledim sonbaharı daha çok özledim ama anasını sattımın denizlisinde olmuyorki şöle bi sonbahar kış. şimdilik kış gelmesede hayatıma ekşın gelsin istiyorum, yaklasık 2 aydır tel bile kullanmıyorum. bi flörtözüm bile yok. ben ne istediğimide bilmiyorum ama ne bileyim yine de bi kıpırtı olsa fena olmazdı. yok yani simcikler yapıcam soy ismini koyabilecegım bi varlık yok.
saç rengimde değişsin istiyorum artık ama istedıgım bi renk yok şuan rengini seviyorum ama cok sıkıldım. şimdi anlıyorum insanların uzuuun süre cıkmalarının sonucunda nıye ayrıldıklarını. can bu sarıda ister kırmızıda siyahta.
eğer biraz daha bakarsam tospamla aramda bi aşk filizleneceek
Amaninaaaa!

12 Ağustos 2009 Çarşamba

yuppoowffffff


Sonunda Balkes il sınırları içindeki evime kavuştumm. hemde huzur, çiçek, meyve, salıncak, biraz gürültü, ördek,priapos, eliza sonrası. içimdeki anlamsız keyifi anlamlandıran şeyler bunlar sanırım. ama büyük bi mutsuzlukda var üstümde, kakikiki diye gülerken manyak gibi ağlayasım geliyor. 6789056789 parçaya bölünmelerdeyim yine. es es hayalleri belgelenmiş bi şekilde yüzüyor şimdi. gözünü sevdimin dünyası bi kerede şu tarihlerde şu yaratığında kendinle gurur duymasını saglasana be. hadi be hacı!

bide o kadar rüya gördüm hep iyiye yorumlanan, ciddi anlamda fal baktırdım. bazen düşünüyorum acabaaa diye ama yok canım fal baktırdıgım için mi olmcak ben beynimden problemlisem adamlar napsın. ahh ahh yeni yeni hayallere dalmam gerekiyo onu nasıl yapcam bilemiyorum. ben kendi kendimi kandırmak konusunda aptalımdır, ama Elizaya karşıda sorumlu hissediyorum. ben isyan bayraklarını çekip yurttan çıktım şimdi ebük sebük ev falan, gönlüm onun yurtda kalmasına razı değil ki. bide gittiğimde nasıl rahat kalıcam onu bilmıyorum, önceden yurtta kalıyorduk yer bulamayınca. ne yapsam ne etsem nerelere gitsem bilemedim.

yine yazma şevkim kırıldı. As uçar.

1 Ağustos 2009 Cumartesi

Eliza ' ya.

Eliza yarın, saat itibariyle bugün direksiyon sınavına girecek. beynim onunla baya bi meşgul. salak Şizo'nun pcyi düzgün yapamaması yüzünden de nete giremiyor ve ben onun durumundan haberdar olmadıkça beynim de rahatlamıyor.
En son bıraktığımda pek hatta hiç iyi değildi çünkü. söz konusu Eliza olduğunda Sü'ye bile sinir oluyorum. normalde seviyorum Sü' yü. yaş olarak küçük olmasına, aramızda ara sıra olusan kıskançlık nöbetlerine rağmen iletişimimiz oldukça iyidir. ama bugün Elizayı çizgisinden saptırdı. O yüzden kızgınlık sınırlarımın baya bi üstünde.

Sinir nöbetlerinden sonra yarım saati aşkın bi mesafede sadece 3 kelıme konustuk. böyle durumlarda aptal tesellileri yada şebeklikleri yapamıyorum. kilitlenip kalırım. gerçi konussamda onun başını agrıtmaktan ve sinirlerini daha cok bozmaktan başka bi işe yaramayacağımı bildiğim için susarım. . susarız. .
Umarım sınavın iyi geçer. Tüm meleklerim seninle Beb.im . .