10 Mart 2011 Perşembe

Bazen ask gider...

Ve hayat da gider onun pesinden... Terk edildigin yerde öylece kalakalırsın... Bir sabah uyanırsın ki gözünü açtıgın ömür senin ömrün degildir... Aynada tek parça görünen bedenin, aslında lime limedir...
Nefes diye içine çektigin cigerlerinde parçalanmis askının cam kırıklarıdır... Her sabah ölmeyip neden uyandigina lanet edersin...

Bazen ask gider...
Önünde bir kadeh raki, küllükte bir ölüm dolusu izmarit öylece bakakalırsın arkasından... Kulagin hiç çalmayacak olan telefondadır... Zaman dursun saatler hiç geçmesin istersin... Tanrim ne olur gerçek olmasın, ne olur günes dogmadan geri dönsün, teninde bir baska tenin kokusunu getirse bile dönsün yeter ki hiçbir sey sormam ona,bu geceyi yasanmamis sayarim, unuturum yeter ki asık olmasın... içimde durmaksızın çıglık atar dualar...

Ama bazen ask gider ve o çaresizce yalvardıgın Tanri bile gider pesinden...
Sonra sabah olur, günes dogar... Askın gelmez bir türlü... Bir gecede degisir ömrün... O bir türlü inanmak istemedigin kader seninle alay eder gibidir... Ömrünü adadıgın, yıllarıniıönüne serdigin
askın bir gecede bir baska hayata karısmıstır iste... Bir gecede bir baskasının
askı olmustur... iNANAMAZSIN!...

Bazen ask gider...
Ve sen yıllardır içinde yasadıgın yürekten valizler dolusu anılarla kendi yalnızlıgına tasınırsın... Elin varmaya varmaya bosaltırsın dolapları... Çekmeceden çıkan her giysi parçası onunla geçirdigin anıların tarihiyle agırlastıkça agırlasır... Onun kollarında geceler boyu cennet uykularına karıstıgın yatak sen giderken utancindan bakamaz yüzüne... Dogmamis bebegin yerine koyup büyüttügün cam önündeki o küçük mor menekse yapraklarina kondurdugun veda öpücügüyle büker boynunu... Valizlerini kapının önüne yıgıp yüzün sırlsıklam son bir sigara için yıgılırsın koltuga... Gidiyorsundur iste... Askini kendi ellerinle bir baska aska teslim edip... Ömrünü onun ömrüne, hayallerini onun hayallerine, sevdanı onun sevdasina ekleyip...

Bazen ask gider...
Ve adresi degisir evinin... Sesinin tonu degisir,yüzünün rengi... Yastıgının sıcaklıgı, yedigin yemegin tadi uykularin degisir... Ve rüyalarin her aksam açip girdigin kapidan baska bir sevda giriyordur artık... Her gün oturdugun koltukta o bakmaya doyamadıgın gözlerin ısıgında bir baska sevda oturuyordur... Yıllardır evinde agirladıgın, masalarina konuk oldugun, hayatlarını paylastıgın dostlarının kahkahaları arasına bir baska ses karısıyordur artık... Senin gölgene alıskın duvarlar bile çoktan kabullenmistir yoklugunu... Her gece uyudugun yastıga bir baska sevda bırakıyordur kokusunu... O öpmeye kıyamadıgın dudaklarda bir baska sevdanın adı... Askının o tek cennet bildigin uykularında bir baska sevdanın rüyaları...

Bazen ask gider ve anilarda gider pesinden...
Siz hiç o yüreginize sigdıramadıgınız askınızı bir baska sevda için aglarken gördünüz mü?...
Ben gördüm!... Kör oldu gözlerim onunla sevdasina aglamaktan... Bir alev topu gibi onun için çiglik çiglik yanarken siz hiç askınızın önünde diz çöküp "Bu kadar çok seviyorsan bırakma onu, sana kıyamam ne olur git," diye yalvardınız mı?... Onu bir baskasının kollarında düsünürken siz hiç geceler boyu aklınızı kaçırmamak için kendi kendinize bagırdınız mı:"Unut onu, unut onu, unut onu ya da ÖL!..." içinizdeki o durmak bilmeyen yangının acısını dindirsin diye kanatıncaya kadar bileklerinizi ısırdınız mı?... Göz yaslari içinde yastıgınıza gömülüp her Tanri'ya sıgınmak istediginizde artik baska bir yürege sevdalı olan
askınızı ondan geri istemekten utanıp dua etmekten vazgeçtiginiz oldu mu hiç?...
Siz hiç yana yana sevdiginiz bir sevgilinin yoluna gençliginizi serip güle güle baska bir aska ugurladınız mı?...

Bazen ask gider!...
Ama ölüm gelmez bir türlü... Ne yapsaniz öfke duyamazsınız, giderken bir kibrit aleviyle atese verdigi ömrünün alevleri içinde eriyip giden yüzünüze, silinip giden kokunuza, kül olan yüreginize dönüp bir kez bile bakmayan o sevdanıza... Anlarsıiniz asktır bu, öfkeyi bir türlü yurduna kabul etmeyen... Vefasız bir unutusa kurban olsa da solup yitmeyen... Hayattan sogutup size ölümü özleten... Ölü bir bedende canli kalmakta direnen... Anlarsınz asktir bu...

Bazen ask gider...
Günler geçer ardından ve aylar... Bazen de yıllar...Bebekler büyür, insanlar yaslanır, insanlar ölür, esyalar eskir, evler yıkılır, kurur agaçlar... Sokakların adı degisir... Acılar bellegin acımasızlıgına teslim olur... Sevilen unutur, seven yanar..

Bazen ask gider...
Ya da siz gittigini sanırsınız...

9 Mart 2011 Çarşamba

Al başımdan bu sevdayı, götür yare ver.

Bir kız vardı. Gençliğiyle çocuklugu arasına sıkışmış hangi yöne adımını atacağını bilmeyen bir kız. Çocukluğunu gizlemeye çalışırken pamuk şekeri gördüğünde gözleri ışıldardı. 18 yaşına daha yeni girmişti. 18 yaş doğum günü onun için özel olmamıştı. Ama biliyordu artık kötü günlerin onun yakasını bıraktığını. Yada öyle sanıyordu.
Çok mutluy
du. Erkeğini bulmuştu çünkü. Hemde gençliğe adımını attığı ilk zamanlarda babasının gözlerine, babasının ismine sahip bir erkeği. Gerçek aşkını, hayallerini süsleyen ilklerini yaşayacağı erkeğine sahip olmuştu. Yada öyle sanıyordu.
Bir telefonla irkildi kalbi birgün. öğrendiki erkeği sandığı erkek başka bir kızın erkeğiymiş. Öğrendiki aslında hiç sevilmemiş. Aldatılmış. Kandırılmış. Erkeğin 'herşey çok güzel olacak' sözünün ardında kocaman bir yalan yatıyormuş. Başta ne yapacağını bilemedi. Yalnızdı. Yüreği bunu hazmedemeyecek kadar küçüktü, güçsüzdü. Ağlamak istedi. Bağırmak. Yataga yatıp bir daha hiç uyanmamak. Kalbini koparıp atmak istedi. Ama yapamadı.
Olsun dedi benim yanımda olsunda isterse onu sevsin dedi. Beynine söz geçirdi de kalbine bir türlü söz geçire
medi.
Günler geçti. Ama kalbinin ağrısı geçmedi. Bir gün karşılaştı erkekle. Gözlerine baktı uzun uzun. sözlerine kulak vermek istemedi. Eğer sözlerine kulak verse kalkıp gidebilirdi masadan ama o yüzünün her çizginisi ezberlemeliydi erkeğin. Dudağının kıvrılışını. Gözlerinin kısılıp masum masum bakışını. Ezberlemeliydi de başka yüzlerde ki kıvrımlara inanmamayı öğrenmeliydi.
Ezberlemeliydi de gözlere güvenmemeyi bilmeliydi.
Baktıkça güçlendi kalbi. erkeğin karşısında kıvranışlarını gördükçe büyüdü bedeni büyüdü ruhu.
Ikna olamadı sevginin masumiyetine. Küstü içindeki küçük kıza. Ve döndü arkasını hayallerine umutlarına. Bir daha da arkasına bakmadı.


Günler geçti önce. Ağrısı geçmedi kalbinin. Aylar geçti. Kalbi büyüdü ama yaraları küçülmedi. Sonra seneler oldu gözlerini unuttu çocugun. Şarkıların hangi kısmında isminin geçtiğini unuttu da üzüldü anılarına.
Ve bir gün geldi. Unuttu erkeğin yüzündeki çizgileri.Unuttu erkeğin sözlerini. Unuttu erkeğin o içini yakan ellerini.

Bir adama aşık oldu. Bir adamın gözlerinde kendini buldu.
Büyümüştü artık. Ne içindeki küçük kız çocuğu kalmıştı. Ne de genç kız. Yaşı o kadar büyük değildi ama ruhu büyümüştü.
Kalbi parça parçaydı. Birleştiririm sandı.
Adamında kalbi parça parçaydı. Birlikte yararlarını saracaklardı. yada saracaklarını sandı.

Adamın kalbiyle kendi kalbi puzzleın parçaları gibiydi. Birbirlerini tamamlıyorlardı ve bunu ikiside biliyordu.
Ama adam yoruldu birgün kadının geçmişinden. Geçmişinde aldığı yaraların acısından. Kadının güvensizliğinden.
Kadının inançsızlığından.
Başka bir kalbe inandı. Kadını kocaman bir dünyanın kocaman bir şehrinin ortasında yapayalnız bıraktı.
Adamın ağzından başka bir kadının ismini duyduğunda uzun uzun baktı, kendine ait olan gözlere dudaklara kıvrımlara iyice baktı. Ama ezberlemedi. Biliyordu ona ait olduğunu. Hangi yüzyılda hangi evrende hangi yaşam alanında olur sa olsun bir gün tekrar bir araya geleceklerini biliyordu.
Son kez öptü kendine ait dudaklardan ve uğurladı adamını. Başka kollara, başka sevdalara.

Ve dua etti seneler önce ona ilk hayal kırıklığını yaşatan onu büyüten erkeğe. Kalp ağrısının ne olduğunu biliyordu ya kadın. Onda da yanılmıştı. Asıl acıyı şimdi tadıyordu bünyesi.
Yüreği kavruluyordu da gözünden bir damla yaş akmıyordu şimdi.