26 Haziran 2011 Pazar

tavsiye!

Şimdi gözlerinizi dört açın, elinizde her ne varsa bir kenara bırakın ve birazdan söyleyeceklerimi dikkatle okuyun.
Bu hayatta üzülmemek, yıpranmamak isteyenlere çok önemli bir tavsiye veriyorum.
Hayatınızda hiç ama hiç kimseyle anı biriktirmeyin. Tamam bu imkansız diyosanız ve bunu yapamıyosanız, yaşadığınız güzel yada kötü şeyleri metaların üzerine yükleyip onları saklamayın.
Hayatta ağzınıza sıçabilecek en baba şeylerden birisidir hayatınızda değer verdiğiniz kişilere ait eşyalar. Hele ki değer verdiğiniz kişi artık hayatınızda değilse.
Gün gelir çarşıda her vitrinin önünden geçerken gördüğünüz " i love bonus" zımbırtılarını her gördüğünüzde "aaa bende bunlardan istiyoruuuum" dediğiniz için beklemediğiniz bir anda size o şeylerden bulup getiren ve sizi pırlanta yüzük almışcasına mutlu eden o zımbırtıları çöpe atmak zorunda kalırsınız. Gün gelir sizde unuttuğu çakmağını sakladığınız yerden çıkartıp çöpe yavaşça bırakmak zorunda kalabilirsiniz. O zaman nolur biliyormusunuz? Kalbinizin bir parçasını da o değersiz şeylerle çöpe bırakırsınız.
Ve onlar evin en ücra köşelerinde olmasına rağmen onları gün boyu hiç farketmemenize rağmen onları neden atarsınız biliyormusunuz? sırf O'nu unuttuğunuzu kendinize kanıtlamak için. İşte en acısı da budur.
Ve anılar sizin ananızdan emdiğiniz sütü burnunuzdan getirtmeyi her fırsatta başarırlar.

i miss you!

Hayat çok garip öyle değil mi? Bazen aynaya baktığınızda kendinizi değilde bir başka yüzü, gözlerinizin içinde başka gözleri görürsünüz. Tıpkı benim bugün 6 seneden beri fotoğrafları dışında görmediğim anneannemi gördüğüm gibi.
İlginçtir ki aslında gözlerim O'nun gözlerine benzemez hiç. Benim gözlerim daha büyüktür, kirpiklerimse daha kıvrık. O'nun gözleri bambaşkadır. Gülerken bile hüzün vardır gözlerinde, eğiktir göz kapakları sanki dünyada ki hiç bir şeyi görmek istemezcesine, streslidir her zaman, endişelidir. O'nun gözleri sarımtraktır. Tarif edemeyeceğim bir renktir, ne kahverengi kadar keskin ne de balköpüğü kadar yumuşak.
Ama ben bugün gözlerime baktığımda onun gözlerini gördü kendimde. Bakışını gördüm, hüzünlü gülümseyişini.
Mezarına en son gittiğimde O'na anlatmıştım her şeyi. Mezun olduğumu,beni onun büyüttüğü halde bugünkü halimi görememesine ne kadar üzüldüğümü, en ufak kız kuzenimin tıpkı ona benzediğini, Naz'a baktığımda hep O'nu hatırladığımı, zaman zaman yokluğuna alışmış gibi davransam da onu çok aradığımı anlattım bir bir.
Artık biliyorum beni duyuyorsun, beni görüyorsun anneannem;
Ben seni çoooook özlüyorum!

22 Haziran 2011 Çarşamba

Bugün seni düşündüm bir şarkı çalınca


Seni özledim.
bugün seni inanılmaz derecede özledim.
bi an kendimi kapınızın önünde bulucam diye çok korktum. ama yapmadım yapamadım. Artık bu durumu sorgulamaya bile başladım. Seni bu kadar çok severken, bu kadar çok özlerken ve birbirimize bu kadar yakınken nasıl bu kadar iradeli davranabildiğimi anlayamıyorum. İçimden delice koşup sana sarılmak gelirken, isminin geçtiği her cümlede nasıl bu kadar soğuk kanlı olabiliyorum.
Bugün yine senin konun geçti. Sevgilinle aran bozukmuş, sen zaten uzaktan ilişki yürütemezmişsin.
İstesem bugün ayırırım onları dedim. İstesen bugün sana döner dediler. İstesem mi? Seni daha ne kadar isteyebilirim ki. Ben seni istemekten bu kadar yorulmuşken, neden insanlar bunu farkedemiyor? neden sen bunu farkedemiyorsun?
Peki ben neden istemiyorum? o kızamı acıyorum, sana mı acıyorum, kendime mi acıyorum bilmiyorum.
Artık bişilerin olmasının zamanı gelmedimi. Ben seni özlemekten çok yoruldum.

13 Haziran 2011 Pazartesi

işimdeyim, gücümdeyim!


Artık öğrencilik hayatımın sonuna geldim. Herkes der 4 yıl nasıl geçti anlamadım. Ama ben bu 4 yılın nasıl geçtiğini satır satır işledim buraya. Neler öğrendiğimi, nasıl öğrendiğimi, neler kazanıp neler kaybettiğimi, nasıl büyüdüğümü, büyümemin neleri benden götürdüğünü hepsini tek tek anlattım. Finali anlatmasam ayıp olurdu diye düşünerek yine koşa koşa geldim buraya.
İlk defa sorunsuz bir özel zaman geçirdim. Soru
nsuz derken kürsüye çıkarken ayakkabımın merdivene takılıp çıkmasını ve benim onu giymeye çalışma çabalarımı, kepi attıktan sonra püskülünün kopmuş bi halde bana dönmesini ve verilen çiçeğin paramparça olmasını saymazsak. Ki bunlarda benim için sorun sayılan şeyler değildi.
Küçük bir çocuk gibi mutluydum. Ailem karşımdaydı, iki kişi eksikte olsa. sevdiğim insanlar çevremdeydi. Herşey kocaman bir mutluluktu benim için.
Gözlerim hep olmayan o iki kişiyide aramış olsa, çok çok yorulmuşta olsam güzel bir törendi benim için.
Ve baloda da ilk defa herşey istediğim gibi oldu. saçım makyajım elbisem. Bir tek yanımda O yoktu. Ve bu bana bir kez daha kanıtladı ki O artık hiç bir zaman benim olmayacaktı.Ve ben bedeli onu kaybetmek kadar acı verici bişide olsa büyüdüğüm için ilk kez sevinçliydim.