12 Eylül 2009 Cumartesi

Kıskançlık

Bir gün daha bitti önümde
Günler gelir geçer ve antibiyotikler
Kimim ben? Bügün ne günlerden?
40derece yüksek ateş ve kıskançlık
Bu zayıflık anında,bir aşkın komasında
Kıskançlık aktıgında durmaksızın damarlarımda
Sen ilacımsın,susuz yuttuğum
Bir türlü gitmeyen ne yapsam da boğazımdan
Günlerdir hastayım ve bu beni delirtiyor
Sürekli uykuyla uyanıklık arasında
Gidip gelip,gidip gelip,gidip gelip.
40derece yüksek ateş ve kıskançlık.
Kıskançlık bu zayıflık anımda
Bir aşkın komasında
Ve aktığında damarlarımda..
Kıskançlık…



Kıskançlık ne lanet bi duygudur. Doyuramazsın, bağrına basıp sevemezsin, sürekli seni senden almasına izin verirsin, bi siktir git diyemezsin ve bunlar yetmiyormuş gibi bir de karşılığında hiçbir mutluluk kıpırtısı yaşayamazsın. Üstelik bu duygu sana bulastıgı an kahrından ölebilirsin bile ama o seni iplemez. sürekli farklı teoriler üretip beynini ele geçirmeyi başarır ve sen ona koşulsuz itaat edersin. Ne gariptirki kıskanılan nesneye dönüştüğün anda herşey birden lehine döner ve tac senin başındadır. böyle iki yüzlü bir duygudur kıskançlık. Yüz verdiğin anda astarından da ötesini isteyebilir. Ve sen ona koşulsuz itaat edersin.
Bende bu dönek duyguya itaat edenlerdenim. Boynunu önüne koyup kesmesini beklerim çoğu zaman. Sonra içime kaçan karabasanları defetmekle ugrasırım bilmem ki boynum coktan kesilmiş ben artık hissedemez hale gelmişim. Yine bu evrelerin birindeyim yine. Kalbimi bir elin sıktıgının farkındaydım ama bu elin kıskançlık olduğunu bilememiştim. Aklıma girmeside cok zaman almadı.
Kıskaçlık duygum sonunda hat safhaya ulastı. Otu boku kıskanmaya başladım, herkesi herşeyi herkesten herşeyden. Robinson Crusoe gibi hissediyorum kendimi yapayalnız üzerine surat çizip eglenemeyecegı bi pinpontopu bile olmayan ve Cuma'sı başka robinsonlar bulmus bir Robinson Crusoe. Tüm Cumaları ve türevlerini kıskanıyorum.
Dün Hacının profilini kurcaladım, kurcaladım derken öyle bi baktım. Yakın arkadası duvarına bişiler göndermiş; 'Hacı be büşra senin eski sevgiline cok benziyor. .' gibilerinden bikaç cümle. Okudum ve başımı tavana kaldırdım. Baktım beynimden sıçrayan kanlar duvarda derin lekeler bırakmıs. Onu boşverip Elizaya yazdım hemen. ' Ya bu büşra kiiiim tamam hadi büşra fotolarını incelediğim bi boka benzetemedığim sevgili olma ihtimalleri bulunmayan kızsa ve ben bu kıza benzemediğime göre bunun eski sevdiceği kiiim? ' diye ortadan çatlayıp su sızdırma aşamalarına girdim. Eliza dedi 'Aman sanane kimse kim kızı öldürme planlarımı yapıcaksın.' Ben vursam kendimi vuracakım dedim sustum.
Sustum ve düşünce alemlerine gömüldüm. 20 gün sonrayı düşündüm, Elizanın kalbinin güm güm attığı 2sn önceki zaman dilimini düşündüm, bana 5sn geç cevap yazmasını düşündüm, benimde katkımın bulunup eve cıkacağı saygıdeğer yığını düşündüm. Sonra duyduğum kahkahalarla irkildim kıskançlık duygum beni nasıl ele geçirdiğini düşünüp gülüyordu. Çok fazla yüzvermedim ve etrafımda trip atabılecegım canlı nesne olmadığı için aynaya koştum. Gözleri şişmiş, saçları karışmış, burnu kızarmış birini görünce acıdım. Triplerimi ve kıskançlık duygumu çuvala yerleştirip ada.ma doğru sağdan sağdan para bulurum edasıyla yol aldım.

3 yorum:

Eli Nislis dedi ki...

Kendini "kimsesiz" olarak anlatman beni geriyor.
Kaldı ki kimsen yok da topa surat çizip adamdan sayacaksın. Çevrende top kadar yalnızlıgını giderecek kimse yok dimi?!

AS-PIRINE dedi ki...

Takılmaman gereken yerlere takılmanda beni geriyor.
Kusura bakma ama sen benim için yalnızlık giderici kişilerden çok daha fazla anlam tasıyorsun. aynamdaki silüetin sen olduğunu anlasan diyorum artık.

Eli Nislis dedi ki...

Anlam taşıyosam anlamlandır birazcık.
Ve merak etme bu yazıda takılınabilecek bi sürü nokta buldum.
Aferin bana.